Ankara Yazıları

20.3.04

Ankara'da Bir Sevgililer Günü


Doğum günlerini günün erken saatlerinde kutlamak gerek. Çünkü insan “bugün benim doğum günüm” diye açar gözlerini o sabah. Aksini söyleyenler olsa da, aranmayı herkes bekler. En iyisi, bunu geciktirmemek.

Sevgililer Günü’ne de erken başlayın. Yüz yüze görüşme vaktini beklemeden, onu telefonla arayın ve kahvaltıya davet edin. Kızılay’da adım başı olan simitçi kahvelerinin kıymetini bilin; İstanbul’da bu kadar yaygın değil. Hem İstanbul’un simiti Ankaranınki kadar güzel değil.

Sonra Ulus’a gidin. Heykelin önünde indikten sonra Anafartalar caddesini yürüyün. Kentin bu ikinci merkezine akın eden; büyük ihtimalle sevgililer gününden haberi olmayan; olsa bile bunu “çocuklar eğleniyor işte” tarzında kırık bir tebessümle göğüsleyen insanların, o cumartesi hangi hayat gailesinin peşinden koştuklarını izleyin. “Anafartalar Çarşısı”nı sorun kimse gösteremesin; “Yürüyen Merdivenli Çarşı” deyin herkes göstersin. Ankara’da yürüyen merdivenin ilk kullanıldığı çarşının 2004 yılında bile ününden hiçbir şey kaybetmemesindeki ironi, ikinizi de güldürsün.

Caddenin sonuna gelmeden Hal tarafına dönün ve Hal’in içinden geçin. Rengarenk, canlı, ama yaşlı bir Ankara tarihi akar alış-veriş eden insanların arasından. Aileden Ankaralıysanız, belki babaanneniz defalarca alış-veriş etmiştir buradan. Onun hayali önünüzde yürürken, aynı anda, müşterisini çığırtkanlıkla kazanan ve sesleri ta Kızılay’dan duyulan esnafın, zabıta tarafından megafonla ya da düdükle uyarıldığına; ama onların sanki hiç duymamış gibi inadına haykırmaya devam ettiklerine tanık olun. O anda zabıtayla göz göze gelin ve ona dostça tebessüm edin. Sizin “bakın şu yaramazlara” tarzındaki gülüşünüz, onun kırılan onurunu biraz onarır. Bakışlarıyla sevgililer gününüzü kutlar o da. Halden çıkmaya davranırken, koca adamların küçük çocuklar gibi itişmesinde bir masumiyet sevinci bulup sevgilinizin gözerinin içine bakın.

Halden çıktınız. Sola dönün ve Anafartalar caddesine yeniden çıkın. Caddenin sonunda sizi Kale’ye ulaştıracak merdivenler var. Yorulmadan çıkın. Çünkü sevgililer gününe yeni başladınız. Basamaklar bitince kendinizi içinde bulduğunuz parkta oturun biraz. Büyükçedir, yemyeşildir, sakindir, huzur verir. Parkın Konya sokağı üzerine uzanan yamacındaki banka oturursanız, kuzeybatı açısında Katolik Kilisesi’nin çatısını görebilirsiniz.

Parktan çıktığınızda, yol sizi müzeye götürür. Bu özel günde farklı bir şey yapın ve dünyanın en önemli müzelerinden biri olan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne girin. Çünkü binlerce, onbinlerce yıl eskilerden geldikleri için yerlerini yadırgayan ve sahipsiz duran bu zaman yolcusu eserlerde, size aşkı anlatacak şeyler var. Ama müzenin bütün salonlarını bir günde ve bu günde gezmeyin. Üç-dört saat sürer ve çok yorulursunuz. İlk salondaki Çatalhöyük evini geçtikten sonra, solda dünyanın en eski aynası var. Cilalanmış bir obsidiyen taşı bu. Üzerine sevgilinizle birlikte eğilin ve yansımanızı görün orada, baş başa. Onu yapanın, bir sevgilisi olmadığını için mi acaba, bir ayna keşfettiğini düşünün. Aynanın yakınında yine Çatalhöyük’ten gelen kolyeler-bilezikler-yüzükler var. Onları yapanların da takanların da muhakkak bir sevgilisi olduğunu zaten düşünürsünüz.

Müzeden çıkınca -artık acıkmış olmalısınız- Kale’de gözleme ya da köfte yiyebilirsiniz. Sonra, minicik taneli kuru fasulyelerin, kokularını yarıştıran baharatların ve türlü zevahirin neşeden yerlere saçıldığı tezgahların önünden geçin. Fazla ilerlemeyin, hemen karşınıza çıkan yokuştan (At Pazarı) aşağı inmeye başlayın. Bir-iki dükkan geçtikten sonra, solda daracık bir sokak var. Çayınızı, buradaki Dadaş Turistik Çay Evi’nde için. Hasan Tüşik’in altı çayı karıştırarak yaptığı ve sırrını kimseye vermediği çayın tadına doyamayacaksınız. Hasan Bey’in cilt cilt ziyaretçi defterleri var. Normalde yapmasanız bile, bugün sevgililer günü, sevgilinizle beraber bir şeyler yazın o defterlere, Hasan Bey mutlu olsun. Birisini mutlu etmek sizi de mutlu edecek. Sokakta dolaşan kediler-köpekler de nasiplensin bundan. Görün bakın; sevginiz, onu dağıttığınız kadar büyüyecek.

At pazarından inmeye devam edin. Meslek erbabının kullanım nesnesi olarak aldığı şeylere, “bundan şöyle bir süs, şöyle ilginç bir şey yapabilir miyim” diye bakarak indiğiniz sokak, sepetçilere çıkar. Daha erken sağa dönerseniz bakırcılara. Bu sokaklarda gezerken, “bir zamanlar ne hayatlar varmış” diye hislenmek, ve ardından kendi zamanınıza nasıl konumlandığınızı düşünmek, yanınızda yürüyen insanın değerini de anımsatacaktır size.

Sonra Sıhhiye’ye gidin. Bugün sadece sevgililer günü değil. Aynı zamanda cumartesi ve Sıhhiye’nin “pazar” günü. Girin o kalabalığın içine. Taze meyve-sebze şenliği heyecanlandırsın sizi ve sevgilinizin koluna girmek için bir sebep olsun.

Oradan Sakarya’ya geçin. Yeni Sahne hemen sağınızda. Diğer tiyatrolar için büfeden bir gazete alın ve hangi oyunlar var bir bakın, belki seyretmek istersiniz. Sonra çiçekçilere doğru uzanın. Bir demet çiçek alın ve onu sevgilinizle aranıza koyarak, kokusunu içinize çeke çeke sinemanın yolunu tutun şimdi de.

Tilbe Saran’ın harikulade seslendirmesi ile taçlanmış “Kayıp Balık Nemo”yu seyredin. Önünüzde uzun boylu birisi var mı; içinizdeki çocuk sinema perdesini görebiliyor mu dikkat edin. Sevgiliniz “ama bu çocuk filmi” diye dudak büküyorsa, ilişkinizi gözden geçirin.

Akşam yemeğinde, birlikte yemeyi sevdiğiniz şeyler ile birlikte yemenin mutluluğunu bir araya getirin. Ama kutsama töreni gibi olmasın bu yemek; sevgililer günü olduğu için olmasın. Yoksa solar elinizde günün anlamı. Hani, yılbaşı gecelerinde çok çaba gösterip hiç eğlenememek gibi.


Not: Sevgilinizden yeni ayrıldıysanız, kendi başınıza çıkın bu geziye. Ankara’da, bir cumartesi günü, sevgililer gününden ve sizin aşk acınızdan habersizce akıp giden hayatı seyredin. Bağışlarsınız; onu da, kendinizi de.

Sevgiliniz epeydir yoksa, yine de çıkın bu geziye; bugün cumartesi. Yürürken vitrinlerde gördüğünüz kalplere bakıp üzülmeyin. Çünkü herkes en çok kendini sevmez mi. ·

Milliyet Rehber (Ankara) 7.2.2004

GERİ
ANASAYFA